Osmanlı’da Mücevherin Yeri
Osmanlı yüzyıllar boyunca üç kıtayı hükmü altına almış bir imparatorluktur. Üç kıtaya hükmeden bu imparatorlukta gücün temsili olarak ihtişamlı mücevherler ön planda olmuştur. Kurulduğu ilk yıllarda sadelikten yana olsalar da genişleyen ve güçleşen Osmanlı özellikle 16. yy itibariyle kuyumculuk sanatında en üst noktalara ulaşmışlardır. İstanbul’un fethinden ve Topkapı Sarayı’nın yapımından sonra devlet hazinesi her zaman burada bulunmuştur. Mücevherler her dönemin tüm sanat tarzlarını bize gösteren en sofistike halidir ve adeta canlı bir tarihin örneğidir. Değerli taşlarla bezeli tahtlar, kaseler, silahlar, sorguçlar, mataralar, Kur’an ve kitap kapları, şamdanlar Osmanlı saray mücevherlerini oluşturmaktadır. Mücevherlerde en sevilen motif olarak gül, lale, sümbül ve karanfilin kullanıldığı görünmektedir. Sadece mücevherler değil diğer sanat dallarında da bunlar sıkça görülmektedir. Aksesuarlar için çeşitli yerlerden taşlar getirilmiştir. Elmaslar Hindistan’dan, zümrüt Mısır’dan, inci Yemenden, necef ise İran’dan getirtilmiştir. Zümrüt ve necef imparatorluğun içinden sağlandığı için bolca Osmanlı mücevherlerinde kullanılmıştır.
En görkemli takı ve mücevherler dönemin padişahları için hazırlanır. Ayrıca mücevherler devlet erkanları ve Osmanlı saray kadınlarının da vazgeçilmezlerindendir. Asalet ve ihtişamın ön planda olduğu mücevherler arasında tahtlar padişahlar için en önemli olanlardır. Çünkü saltanatın gücünü vurgulamaktadır. Bir diğer önemli aksesuar da sorguçlardı. Padişahlar cuma namazında sorguç takmadan halkın önüne çıkmazlardı. Seferlerden önce ve sonra törenlerde at üzerinde görkemli bir görüntü vermek için hem atı hem de kendisinde mücevherlerin kullanıldığı görülmektedir. Mücevherler iktidarın gücünün göstergesi olarak görülmekteydi.
Osmanlı’da kuyumculuğa çok önem verilmiştir. Horasan, Tebriz, Bosna, Balkanlar’ın değişik bölgelerinden, Gürcü ve Çerkes kuyumcu ustaları getirtilmiştir. Avrupa mücevherlerini Osmanlı mücevherlerinden ayıran en önemli kısım taşın biçimi değiştirilmeden metali var olan taşa göre şekillendirerek kendilerine has bir tarz ortaya koyuyor olmaları. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ında kuyumculuk üzerine eğitimler aldığı bilinmektedir. Osmanlı’da mücevherler harem de statü göstergesi olarak çok ön planda tutulmuştur. En gösterişli mücevherler Valide Sultanınkilerdi. Osmanlı saray kadınları gerdanlık, küpe, halhal, kemer, toka, broş, bilezik, sorguç ve hotoz gibi aksesuarlar kullanırlardı. En çok önem verilen aksesuar ise hotozlardı. Saraylı olduklarını göstermek amacıyla çeşit çeşit taşlarla bezenmiş hotozları takarlardı. Sarayda küpenin de önemli bir yeri vardı genellikle inci, yakut, zümrüt gibi taşlarla yapılırdı ve kadın boynunun güzelliğini ortaya çıkarılırdı. Gerdanlıkta çokça kullanılmaktaydı. Altın ve gümüş gerdanlıkların ucuna altın paralar asarlardı ki saraylı ve zengin olduklarının ihtişamlı bir şekilde göstermiş olurlardı.
Osmanlı saray geleneğinde hediyeleşmenin yeri oldukça anlamlıdır. Valide Turhan Sultan oğlu IV. Mehmed’e değerli taşlar ve mineyle yapılmış figürlerinin olduğu bir hançer hediye etmiştir. İran Hükümdarı barış simgesi olarak mineli incili bir tahtı hediye etmiştir. Safiye Sultan ve I. Elizabeth arasında da sıkça hediyeleşmelerin olduğu bilinmektedir.
İhtişamın ve gösterişi sarayın her yerinde görmek mümkündür. Şamdanlardan yemek kaplarına kadar değerli metallerin kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlı’nın çok kültürlü bir yapısı olduğundan tarihi, sosyal yapısı gibi durumlar mücevher kültürünü kendine has bir şekilde biçimlendirmiştir.
Etiketler: Osmanlı'da Takı, Mücevher tarihçesi, osmanlı mücevherleri,
Temmuz 07, 2022
Listeye dön